Büyük sermaye, hükümet ve istikrar!
Fotoğraf: Envato
Genel seçimler yapıldı ve henüz herhangi bir parti lideri hükümet kurmak üzere görevlendirilmedi. Partiler arasında kapalı kapılar ardında gizli görüşmeler, pazarlıklar yapılıyorsa da aleniyete dökülmüş bir durum yok. Ama “resmi” görüşmelere büyük bir hızla başlayan iş birlikçi büyük sermaye grupları ve diğer sermaye grupları var. TÜSİAD ve MÜSİAD heyetleri Ankara’yı mesken tutmuş durumdalar.
TÜSİAD Başkanı Symes, parti liderleriyle yapılan ilk görüşmelerin ardından “Biz TÜSİAD olarak kesinlikle bir hükümet yapısı üzerinde bir görüş bildirmiyoruz, ziyaretimizin amacı böyle bir şey değildir. Sadece iş dünyasının acil taleplerini bildirdik... Güçlü kalıcı bir hükümet istiyoruz” (günlük gazeteler) açıklamasını yaptı. Bunu anlaşılır politika diline çevirirsek şu anlama geliyor; güçlü bir koalisyon hükümeti kurulmalı, bu hükümet bizim büyük sermaye olarak önlerine koyduğumuz programı uygulamalı, ülkenin huzur ve istikrarı için bu gerekli.
İşbirlikçi tekelci büyük sermaye patronları arasında yapılan nabız yoklamaları ve anketler, bu kesimin büyük çoğunluğunun AKP-CHP Hükümetinden yana tavır aldığını gösteriyor. İkinci tercih ise AKP-MHP koalisyonu -bunu büyük ağabeyler örneğin Koç gibi vb. istiyor- imiş. Kuşku yok ki büyük sermayenin istediği bir hükümet kurulacak ve onun ekonomik programı uygulanacak. Bu hükümet bileşimlerinin büyük sermaye için avantajlı ve dezavantajlı yönleri bulunuyor.
Onlar için ideal hükümet bileşimi AKP-CHP koalisyonudur. Bu partilerin ekonomik programları arasında uçurum bulunmuyor. Asgari ücret gibi farklar bulunsa da bu onların üzerinde anlaşamayacakları bir konu değil. Böylece bu hükümet hem daha geniş bir toplumsal temele sahip olacak, hem de fazla sarsıntı yaşanmadan “istikrar” korunacaktır. Bu partilerin “çözüm sürecinin” devamı konusunda ortak bir yol tutturacakları umuluyor. Din işleri biraz geri çekilecek, hukuk, adalet işleri “zaten ortak değerler” olarak “benimsenecek”, karşılıklı dengeleme ve fren mekanizmaları ile işler yürütülecektir.
AKP-MHP koalisyonu da sermayenin tercihlerden birisi olsa da, bu koalisyonun dezavantajları fazladır. Huzur ve istikrar denilen şey bir taraftan mezhepçilik, öbür taraftan Türk milliyetçiliği tarafından kemirilecek, bugünden daha fazla gerilimli ve çatışmalı bir sürecin başlamasına yol açabilecektir. Sonuçta dini siyasi politika bayrağı taşıyanların -AKP- yediği darbeyi, milliyetçilik de -MHP- yiyecek, egemen sınıfların iki büyük kozu aşırı ölçüde yıpranmış ve prestij yitirmiş olacaktır. Bu iki ayağın birden çökmesi devlete egemen olan iş birlikçi egemen sınıflar için tehlike çanlarının daha yüksek çalması demektir.
Burada sürekli vurgulanan şu “istikrar ve huzur” meselesine yakından bakmak gerekiyor. Ülkenin bütün toplumsal kesimlerini ortak bir noktada birleştiren bir istikrar ve huzur bulunuyor mu? Örneğin büyük sermayenin istediği huzur ve istikrarı bu ülkenin işçi ve emekçileri isteyebilir mi? İş birlikçi büyük sermaye için istikrar ve huzur şu anlama geliyor: büyük sermayeye verilen teşvikler, vergi indirimleri, sağlanan ayrıcalıklar devam etsin, hatta daha fazla artırılsın, halk üzerindeki vergiler artsın, zamlar devam etsin, ücret ve maaşlar düşük tutulmaya devam etsin, işçiler sendika ağa ve bürokratlarınca sıkı bir kontrol altına alınsın, yeni metal direnişlerine yol verilmesin, ortaya çıkmış olanlar ezilsin. Bütün bunlar zaten AKP Hükümeti tarafından uygulanmaktadır ve büyük sermaye bu istikrarın devamını istemektedir. Ama burada çözülmesi gereken bir sorun var. Büyük sermaye Erdoğan’ın “anayasal sınırlara çekildiği”, dolayısıyla bir istikrarsızlık faktörü olarak rol oynayamadığı bir yönetimi tercih etmektedir.
İşçi ve emekçilerin istedikleri ise temelde şunlar: Çalışma ve yaşam koşulları düzeltilsin, ücret ve maaşlar artırılsın, sendikalar ve iş yasaları işçilerin ve emekçilerin çıkarları dikkate alınarak değiştirilsin, patronlar sendikaların üzerinden elini çeksin, genel olarak ülkede demokratik hak ve özgürlüklerin egemen olduğu politik bir ortam sağlansın, Kürt sorunu eşitlik ve kardeşlik temelinde çözülsün, ülkenin dış politikası halkların kardeşliği ve karşılıklı saygı ilişkileri temelinde yürüsün vb. vb...
Görülüyor ki, büyük sermayenin istediği istikrar ve huzur ile, işçi ve emekçilerin istedikleri istikrar ve huzur arasında temelden taban tabana bir zıtlık bulunuyor. İş birlikçi büyük sermayenin -iş birlikçidirler, çünkü ülkenin genel ekonomik ilişkileri bunu kanıtlamaktadır ve ayrıca Renault, TOFAŞ, Ford vb. direnişlerde görüldüğü gibi emperyalist büyük sermayenin doğrudan taşeronluğunu yapmaktadırlar- istikrar ve huzuru işçi ve emekçi kitlelerin bastırılması ve ezilmesi üzerine kuruludur. İşçi ve emekçiler ise daha fazla ekonomik, sosyal ve politik hak istemekte, son seçimlerin de kanıtladığı gibi Kürt sorununda eşitlikçi bir çözüm istemektedirler.
Bütün bunların özeti ve sonucu şudur ki, işçi ve emekçi kitleler hangi hükümet kurulursa kurulsun kendi birliklerini, dayanışmalarını, mücadelelerini sürdürmek ve geliştirmek zorundadırlar. Metal işçilerinin çıktığı yol, eksiklerini tamamlayıp, geliştirerek aslında tüm halkın çıkması gereken yoldur.
- Seyredecek misiniz? 20 Aralık 2024 05:42
- Ücret asgari, yaşam sefalet 13 Aralık 2024 05:40
- Genel grev ve direnişi gerçeğe dönüştürmek için 06 Aralık 2024 06:15
- Birleşik ve genel mücadele için 29 Kasım 2024 06:55
- Siz ne diyorsunuz? 22 Kasım 2024 05:31
- Gelişmelerin anlamı üzerine 15 Kasım 2024 05:25
- Direnerek kazanmak 08 Kasım 2024 11:13
- Elde ne var? 01 Kasım 2024 05:05
- İktidara ve düzen partilerine güvensizlik 25 Ekim 2024 15:00
- Dışa karşı cephe, içe karşı cephedir 18 Ekim 2024 05:06
- Muhalefet sorunu 11 Ekim 2024 05:27
- ‘İç cephe’ kimlere karşı güçlendirilecek? 04 Ekim 2024 04:53